5 Eylül 2012 Çarşamba

BİR İNGİLİZ OYUNU: 6-7 EYLÜL OLAYLARI

Kıbrıs sorunu; 93 harbi olarak bilinen (1877-1878) ve Rusya ile yaptığımız büyük savaş sonrası kaybedilen savaştaki kayıpların azaltılması ve daha sonra olabilecek savaşlarda kendimizi korumak adına, dönemin en büyük emperyal gücü İngiltere ye vereceği destek için Kıbrıs adamızın,1878 de yapılan gizli bir sözleşme ile İngiltere ye kiralanması ile başlayarak bugüne kadar devam etmiştir.
Kıbrıs 1878 den Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulduğu 1960 yılına kadar İngiliz sömürgesi olarak varlığını sürdürmüş ve ada İngiliz vali tarafından yönetilmiştir.
Adada yaşayan iki farklı halk olan Türkler ve Rumlar 1955 yılına kadar aralarında ciddi bir çatışma olmaksızın varlıklarını sürdürmüş olduklarından (1) Türkiye bu konuda adaya dönük olarak bir faliyet içersinde olmamış Kıbrıs konusu Türk dış politikasını işgal etmemiştir.(2)
Adada yaşayan nufusun önemli bir kısmının Rum/Ortodoks oluşu ve İngiliz emperyalizmine karşı tepki olarak başta kilise olmak üzere, Rumların adanın Yunanistan a bağlanmak suretiyle işgalden kurtulacağı inancı ile (Enosis) bu taleplerini 1950 lerin başından itibaren dile getirmeye başlamışlardır.Hatta 1950 yılında kendi aralarında yaptıkları Enosis plebisiti ile bunu dünyaya duyurmaya çalışmışlardır.
1955 yılına gelindiğinde Yununistan ın adanın kendilerine bağlanması ve İngiliz sömürge yönetimine son verilmesi için ilgili yılın sonbaharında konuyu Birleşmiş Milletler gündemine taşıyacağını dünya kamuoyuna duyurması adada yaşayan Türkler ve Türkiye den çok İngilizleri rahatsız etmiştir.Çünkü; 1950 li yılların ortalarına gelindiğinde Türkiye,dış politikasında Kore savaşı ,Soğuk savaş ,Nato ya girme çabası ile, iç politikada ise ekonomik sıkıntılar ve muhalefetin baskısı ile sıkışmış durumdadır.Menderes hükümeti, Cumhuriyetin kurulması ile başlayan ve devam eden Ulusal devlet/Homojen yapı oluşturma çabalarına rağmen Türk ticaret burjuvazisinin azınlıkların elinde olması sebebiyle(3)ekonomik gücü elinde tutamamanın sıkıntılarını yaşanmaktadır.İstanbul halen nufussal olarak bile azınlıkların oldukça fazla olduğu bir merkezdir.
İngiltere Türkiye nin Yunanistan ın girişimlerine duyarsız kalması nedeniyle adadaki Türklerin ve Türkiye nin uyandırılması gerektiğini düşünerek harekete geçer.İngiliz dış işleri bakanı Herold MacMillan taraflara(Türkiye ve Yunanistan) Londra da bir konferans düzenlemeyi önerir. Amaç Kıbrıs konusunda taraflar arasında Kıbrıs sorununun çözümüne katkı yapmak değil,Yunanistan ın Birleşmiş Milletlere gitmesini engellemektir.Bu durum sonraki günlerde daha iyi anlaşılacaktır.Konferans ile, Kıbrıs sorununun İngiltere ile Yunanistan arasında olmadığı, konunun Türkiye ile Yunanistan ın gündemi olduğunu kanıtlamaktır.İngiltere bilmektedir ki adadaki ve Türkiye deki uyuyan Türkler uyandırıldığında Kıbrıs konusu Birleşmiş Milletler gündemine girmeyecektir.
İngiltere adadaki kendi çıkarlarını devam ettirebilmek için Türkiye nin harekete geçmesini ve Yunanistan ın Enosis taleplerine karşı durması gerektiğini her fırsatta telkin eder.Bilindiği üzere Kıbrıs Lozan antlaşmasında bile yer almaması nedeniyle bizim bir anlamda unuttuğumuz bir yerdir.
Ülke içersinde ekonomik anlamda sıkışan Menderes hükümeti bu kozu kullanarak halkın dikkatini iç sorunlardan Kıbrıs gibi hassas bir soruna çekme fırsatını kaçırmaz.
Tarafların kabulü ile 29 Ağustos 1955 te toplanan Londra konferansında daha önce uyarılmış olan temsilcimiz dış işleri bakanı F.Rüştü Zorlu Yunanistan ın adayı kendine bağlama girişiminde bulunması halinde Lozan antlaşmasını tekrar gözden geçirme tehdidinde bulunur.Görüşmelerde ilerleme kaydedilememesi üzerine konferans 06 Eylül 1955 günü dağılır.Ok yaydan çıkmıştır.İngiltere konferanstan bir sonuç çıkmaması üzerine daha önceden planlandığı bugün artık belgelerin yayınlanması ile anlaşılan provakasyon hayata geçirilir.(4) ve aynı gün Selanik teki Atatürk ün evinin bombalandığı haberi yayılır.İstanbul basınının ikinci baskı yaparak bunu istanbul halkına duyurması üzerine önceden planlandığı şekilde düğmeye basılır ve 06 Eylül öğle sonrasından 07 Eylül sabahına kadar devam eden,azınlıkların mal varlıklarına yönelik yağmalama ,yakıp yıkma ve hatta öldürme ile sonuçlanan olaylar patlak verir.Sıkıyönetim ilan edilir ve olaylar dünyada bomba etkisi yapar.Menderes hükümeti ve İngiltere istedikleri sonucu almışlardır.
Bu olaylar Menderes hükümetinin bir taşla iki kuş vurması anlamına gelmektedir.
Bunlardan birincisi kıbrıs sorunu Türk kamuoyunun gündeminde birinci sıraya yerleşmiştir.İkincisi ve en önemlisi bütün çabalara rağmen gerçekleşmeyen sermayenin el değiştirmesi ve İstanbul da azınlıkların tasfiye edilerek kaynakların anadolu ve İstanbul eşrafına aktarılmasıdır. Menderes arkasına İngiltere yi alarak rahatlamıştır.
İngiltere ise, Yunanistan ın adanın Yunanistan a bağlanmak suretiyle adadaki İngiliz sömürge yönetiminin sonlandırılmasını sağlamak için sonbaharda Birleşmiş Milletlere yapacağı müracatta sonuç almasını engellemiştir. Nitekim Yunanistan ın Birleşmiş Milletlere yaptığı müracaat red edilmek suretiyle sorunun İngiltere ile Yunanistan arasında olmadığı Türkiye ile Yıunanistan arasında olduğu kararı ile istenen tüm sonuçlar elde edilmiş ve adadaki sömürge yönetiminin devamı sağlanmıştır.
O tarihte gündemimize giren Kıbrıs sorunu bir süre sonra iki halkı karşı karşıya getirecektir.
1960 da kurulan kıbrıs Cumhuriyeti İngilizlerin adada yeterli haklar elde ederek yönetimden çekilmesine rağmen günümüze kadar devam eden ve çözülmesi zor bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.Girit sorununun 93 yıl sürmesi göz önüne alındığında bu sorunun daha uzun yıllar Yunanistan ve bizi meşgul edeceği ortadadır.
Yukarıda kısaca özetlendiği şekilde Menderes hükümetini rahatlatan ve 27 Mayıs 1960 a kadar devamını sağlayan, İstanbul ticaret burjuvazisinin azınlıklardan yerel unsurlara devri konusu tamamlanmıştır.
Bugün; o tarihte homojen bir yapı kurmak uğruna yaptığımız ve bir çok acı sonuçlarına rağmen sağlanan bütün kaynakları ve kendi kurduklarımızı o tarihte azınlık dediğimiz bugün küresel güç olarak tanımlanan sermaye guruplarına yok pahasına geri verdiğimiz gerçeğidir. 

05 Eylül 2012 
Arslan Öz








 
   DİPNOTLAR:

1-Adanın Yunanistan a bağlanması amacıyla kurulan terör örgütü EOKA nın 01 Nisan 1955 te direniş gücü olarak ortaya çıkan Türk mukavemet teşkilatının 27 Temmuz 1957 de kurulduğu göz önüne alınırsa bu durum daha iyi anlaşılacaktır.

2-Türkiye 1950 lerin başında Kore savaşı ve NATO ya girme çalışmaları yapmaktadır.

3-1942 yılındaki Varlık vergisi uygulaması bile İstanbul da azınlıkların büyük ekonomik gücünü kıramamıştır.

4-Atina daki İngiliz Büyükelçisinin Ağustos 1954 te yaptığı 'Türk Yunan ilişkilerini bozmak için Selanik teki Atatürk ün evine küçük çaplı bir tahribatın' ilişkileri bozacağından söz eden beyanı ortadadır.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder